Sevmenin , aşkın gerçeğini unutacak kadar hazinleşmiş mefta yureklerimizin ‘ sen olsan bari ‘ diyebilecek kadar sloganlaşmış , doğallığın kremlerde kaldığı gelip geçici hayali sevmelerimiz…
*
Özçekimlerimiz kadar yaşadığımız hayatlarımız var. Her anımızı reklam yapıp, topluma kendimizi afişe edecek kadar, mahremiyetimizi nefsimize teslim etmiş beşercik balonları haline dönüştüğümüz günleri yaşamaktayız.
*
Yaptığı her iyiliği, iyilik olsun diye gözümüze gözümüze sokan, iyilik yaptım gözünüz çıksın diyecek kadar , göz problemi olan , gönül gözü kapanmış kimselerimiz.
*
Eğitimi, iyi not alma yarışına çeviren bizlerin , yarış atları kavramını geride bırakan yarış jetleri kavramını ortaya koyduğumuz vakitlerin , berbatlığını yaşar olduk. Hâlbuki nitelikli , öğrenemeye odaklı , disiplinli ve düzen içinde manevi boyutu daha güçlü bir eğitimi hepimiz hayal ederken , aslında hayallerimizi materyalist dünya kafasına bıraktığımızın hiç farkında bile değiliz.
*
Sessizliğin derin bir imla hatası olduğu, herkesin her şeyi bilebileceğini düşündüğümüz, cehalet bilgeliğimiz…
*
Çok konuşmanın çok bilmişlik kadar bildiğimiz ama bilemediğimiz kültür birikimsizliğimiz.
*
“Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in âilesi bir koyun kesmişlerdi. Birçok infaktan sonra Efendimiz, ondan geriye ne kaldığını sordu. Hazreti Âişe (radıyallâhu anhâ):
“Sadece bir kürek kemiği kaldı.” dedi.
Bunun üzerine Hazreti Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem):
“Desene (Yâ Âişe), bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu!” buyurdular.
*
Selâm, dua, saygı ve muhabbet ile.
Olana hamd , olmayana dua ile.
f.d.a.
Şimdi ise her şey donuk aynı dondurucuya konmuş etler gibi….