Hz. Peygamber çok sade bir hayat sürmüştür.
ALLAH’IN ELÇİSİ devesini bağlar, yemler, koyun sağar, ev işlerine yardımcı olur, pabucunu diker, elbisesini yamar, hizmetçisine yardım eder, onunla birlikte hamur yoğurur, yemek yerdi. Çarşı pazardan aldıklarını kendisi taşır, zengin fakir ayrımı yapmaksızın herkesle tokalaşır, ikram edilenin ne olduğuna bakmaksızın davete icabet ederdi.
Esen rüzgardan daha cömertti. Mal, mülk ve para biriktirmekten hoşlanmazdı. Bir keresinde “Uhud dağı kadar altınım olsa, borçlarımı ödeyecek kısmı hariç, üç günden fazla bende kalmasını istemezdim” demişti.
Ayrıcalıklı konumda olmak istemezdi. Ashabı arasına oturduğunda, dışarıdan gelen kimseler onun kim olduğunu ayırt edemezlerdi.
Arkadaşlarıyla beraber bir iş yapılacağı zaman, kendisi de onlarla birlikte çalışmak isterdi. Bir yolculuk esnasında istirahat edilmiş, yemek hazırlamak için iş bölümü yapılmıştı. Peygamber Efendimiz “Öyle ise ben de yakacak temin edeyim” buyurmuştu. Arkadaşlarının, istirahat etmesi yönündeki ısrarlarına rağmen, onlara yardım etmişti.
Mekkenin fethi günü bir adam ona yaklaşmış, korku ve heyecandan tirtir titriyordu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: “Titremene lüzum yok, ben kral değilim. Kureyşli kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum.”( İbn Mace, Et’ıme 30) diyerek onun heyecanını yatıştırmıştı.
O ( S.A.V. ) , kul Peygamber olmakla melik peygamber olmak arasında serbest bırakılmış, kul peygamber olmayı tercih etmiştir.
(Buhari: 3/1417, hn. 3691, Tirmizi: 5/608, hn. 3660)